Çeviri ve yerelleştirme ile bu süreçlere yeni eklenen transkreasyon süreci, dili ve kültürü ele alışları bakımından birbirine benzerdir. Fakat, bu üç sürecin küreselleşmeki rolleri arasındaki farkı anlamak kimi zaman zor olabilir.

Çeviri hizmetleri “kelimesi kelimesine” çeviriye ihtiyaç duyulan, kaynak ve hedef metnin birebir uyuşmasının gerektiği durumlarda kullanılırken, yerelleştirme hizmetlerinde hedef dil kültüre uygun olarak uyarlanır. Nispeten daha yeni bir kavram olan transkreasyon ise, gittikçe daha bağlantılı hale gelen dünyamızda marka oluşturmanın temelidir. Şirket, marka imajını korurken vermek istediği mesajı uyarlamak için bu hizmeti kullanır.

Her ne kadar, özellikle çeviri ve yerelleştirme süreçleri çoğu kişi tarafından birbirine karıştırılsa da bu iki süreç arasındaki farkın bilinmesi hem sektörün daha iyi anlaşılmasına hem de işletmelerin veya ürünlerin daha etkin ve karlı biçimde küreselleşmesine yardımcı olacaktır. Bu konuda verilebilecek en iyi örneklerden birisi Coca-Cola’dır.

Coca-Cola, 2013-2014 yıllarında herkesin ilgisini çeken bir pazarlama kampanyası başlattı. Şişelerde “Coca-Cola” logosu yerine isim kullandı. Bu isimler her ülkeye göre yerelleştirildi. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki “John” Türkiye’de “Can” oldu. Ancak, Çin’de kişilere doğrudan isimleriyle hitap etmek saygısızlık kabul edildiğinden insanlarla bağ kurmanın farklı bir yolu bulunmalıydı. Coca-Cola bu sorunu “yakın arkadaş” ve “sınıf arkadaşı” gibi ifadelerle çözdü. Yine Çin’de, Coca-Cola’nın “Ağız dolusu, susatan balmumu” anlamına gelen “Kooke Koula” gibi okunması ciddi sorunlara neden oldu. Yürütülen yerelleştirme çalışmaları sonucunda “neşeli tatlar ve mutluluk” anlamına gelen “Kee Kou Keele” ifadesi bulundu.

Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, yeni bir pazara giren şirketin veya ürünün öncelikle ihtiyaçlarının belirlenmesi, ardından gerekli sürecin başlatılarak profesyonel bir şekilde yönetilmesi, söz konusu şirketin veya ürünün başarısını doğrudan etkileyecektir.